Dinler Tarihi, fenomenleri kategorilere ayıran, tasnifçi bir disiplindir. Zira topladığı ve ajandasında yüklü miktarda bulunan “malzemeler”, kategorik olarak çokluklara, farklılıklara, benzerliklere veya ayniliklere ayrışabilen yapıdadır. O, bu kadar yoğun malzemeyi, tarihsel, mukayese metodu yoluyla işler ve onları hem rasyonel hem de irrasyonel alanı içinde değerlendirir. Yine o, çokluklar dünyasında, zamana yayılan tüm fenomenlerin tipolojilerine hükmetmek zorundadır. Bu durumda disiplinin tasnif derken anlamak zorunda olduğu iki temel konu vardır; dinî fenomenlerin tasnifi ve dinlerin tasnifi. Ancak Dinler Tarihçi’nin en başından bilmesi gereken çok önemli bir konu vardır; dinlerdeki sınıflandırma bilimi (taxonomi) işi, öncelikle filoloji, etnoloji ve sosyo-antropolojik yaklaşımların yardımıyla yapılabilir.
Tasnif, önemli bir metot konusu olduğundan metodolojik açıdan dinlerin tasnifinin zorluğu, neye göre dinlerin tasnifinin yapılacağı ile dinlerin çeşitlerinden kaynaklanmaktadır[68]. Aslında Dinler Tarihçi’nin işi, doğal olarak “önünde” bulunan ve dinî anlamları olan “şeylere” isim vermek ve onları ayırt etmek değil, tasnif bilime ait bilgiye bilhassa sahip olmaktır. Jonathan Z. Smith, bu işi yaparken pek çok din bilimcinin ya abartılı bir yerel (indogenious) anlama ve yorumlama veya tam tersi olarak genelleştirme (homogenious) kaygıları taşıdığını ve onları bizzat isimlendirmek zorundaymış gibi davrandığını belirtir. Ona göre bu tür bilim adamları için “isim vermek” betimlemekten de önde gelen bir süreçtir[69].
Dinler içindeki tasnif işinde bilim adamını bekleyen en önemli sorunlardan biri de, tasnif bilim için gerekli olan teknik terminoloji ve özgün lengüistik bilip bilmemesidir. Aslında sadece bu bilgi de yeterli değildir. Buna ilave olarak din ve dindarı ilgilendiren biyolojiyle ilgili bilimler, etraflı bir antropoloji bilgisi, özellikle yerli kültürlerin bilgisi, rakamsal bilgiler veya aynı türden veya aileden olmayı gerektiren genel bilgiler de önem arz eder. Bütün bunlar içinde biyolojik tasnif sistemleri din bilgininin ilgisi çekmese de[70], bilişsel tasnif çalışmaları din bilimcilerinin en son teorik çalışmalarında etkin olmaya başlamıştır[71]. Ancak yine de çoğu kez din bilimcileri arasında mukayese ederek tasnif etmek önemli bir sorun olarak durmaktadır[72].
Din bilimcisinden beklenen bir diğer bilinç, dinlerde bizzat dindarlar tarafından yapılan tasniflere ilgi duymaktır. Ancak ne yazık ki din üzerine çalışmalar yapan çoğu teorisyen, dindarlar tarafından yapılan özgün tasnifleri bir kenara bırakmakta hatta söz konusu dinî geleneğin tasnife ait çabalarını eserlerinde çok nadiren sergilemektedirler[73]. Hatta onlar, tasnif yaparken kutsal ile profan alan arasındaki aracı formları tam olarak anlayamamaktadırlar. Halbuki iki alem arasındaki bu geçiş formları (yani temas noktaları) , tasnifin tam yapılmasına yardım edebilecektir. Bu sorun aşıldığı taktirde tasnifte işe yaracak olan yapısal cetveller veya şemalar çok daha rahat ortaya çıkabilecektir.
Dinlerin genel tasnifinde ise durum biraz daha farklıdır. Aslında “din/dinler”, tasnifi gerektiren bir hareket alanı içindedir. Geçmişte dinler hakkında yapılan “bizimki”- “onlarınki” tasnifi veya “hak”- “batıl” tasnifi, normatif tasnifler olup teolojik öngörülerle yüklüdür; bunlar, çoğu kez en temel ve en ideal tasnif türleri olarak sunulabilmekte hatta buna bazen “bizimkine benzer onlarınki” gibi bir mukayese de eklenmekteydi[74]. Bu tür tasniflerin devamı olarak günümüzde yapılan normatif karakterli tabii dinler-vahiy dinleri veya literatürü olan dinler-olmayan dinler gibi ayırımlar ise genel olarak antropolojik araştırmaların sonucunda ortaya çıkan tasniflerdir. Doğu dinleri- Batı dinleri ayırımı ise coğrafik bir tasnif işidir ve küresel anlamda geçerliliğinde bir takım problemleri beraberinde getirir; söz gelişi dinler artık “sadece Doğuda veya Batıda” değil her yerdedir. Yine “Hıristiyanlık-Hıristiyan olmayan dinler” şeklinde modern zamanlara uymayan dışlayıcı tasnifler yapılmaktadır. Burada temel metodolojik zorluk, tek bir dini merkeze alırken bu tasnifin farklılık ve karmaşıklığa tam olarak işaret edip edemeyeceğidir[75].
Dinlerin tasnifi konusu, Dinler Tarihi geleneğinde en az disiplin kadar eskiye gider. Müller, “bir dini bilen hiç bir şeyi bilmez” der ve filolojinin yardımıyla dinleri, ırk ve genetik çizgiler içinde tasnife girişir[76] Dinler Tarihi’nin “babalarından” Cornelis Tiele’nin tasnifi ise evrensel, yarı evrensel ve ilkel geleneklere yönelik ilk kapsamlı tasniflerden biri olarak kabul edilmişti. XX. Asrın ortalarında Gustav Menching, sistematik tasnif yapan Tiele’ninkinden yola çıkarak, dinlerin özlerini öne çıkaran bir tasnif yapmıştı[77]. 1930’larda o döneme kadar üç tane olan evrensel dinler yediye çıkarılmıştır; eğer Hıristiyanlık ve İslâm dini, dünya dini ise Yahudiliği dışlamak haksızlık olacaktı. Halbuki bu döneme kadar Yahudilik milli ve etiksel dinlerdendi. Aynı şekilde eğer Budizm, dünya diniyse Hinduizm de öyle olmalıydı. Bunu aynı gerekçelerle Çin ve Japon dinleri izledi. Böylece evrensel din terimi yerine dünya dini tasnif ismi daha çok öne çıktı. Burada şunu belirtmeliyiz ki “dünya dini” terimi ilk kez 1893 Dünya Dinleri Parlamentosu’nda kullanılmıştı[78].
Dinler Tarihi içinde ortaya çıkan bir disiplin olarak Din Fenomenolojisi’nin tasnif işine ilgisi de yok değildir[79]. Ancak onun bu konuda Dinler Tarihi’nden ayrılan yönü, sadece belli ve özgün bir tarihsel dine ilgi duymaması, hermönetik bir yaklaşımla fenomenlerin tasnifine de yönelmesidir. Söz gelişi W. Brede Kristensen, Gerardus van der Leeuw, C. Jouco Bleeker, J. M. Kitagawa ve Mircea Eliade fenomenolojik açıdan tasnif yapan Dinler Tarihçilerdir. Özellikle çağdaş disiplin için Joseph M. Kitagawa’nın dinî tecrübe türlerine göre tasnifi ile Eliade’nin kozmik ve tarihsel tasnifi önemlidir[80].
Çağdaş Dinler Tarihçi Frank Whaling, tarihsel verileri kullanarak dinlerin tasnifini yaparken bilim adamını bekleyen en büyük zorluğun, ana dinî temalardan ziyade dinî geleneklere dayalı daha alt mukayeseli modeller çıkarmak zorunda kalınması olduğunu savunur. Zaten ona göre tasnif işi, ileri derecede bir mukayese problemidir[81]. Ancak şunu hemen belirtelim ki çağdaş Dinler Tarihi uzmanları arasında tasnif işine çok az zihin yoranlar çıkmaktadır. Bir kısım din bilimcilerine göre Hıristiyanlığın üstünlüğünü ispatlamak gibi bir faraziye için temel nedenler ortadan kalktığı için tasnif işine fazla ilgi duyulmamış olabilir. Yine kimilerine göre de dinlerde evrimci bir anlayışı savunanların etkisini yitirmesi, tasnifin önemini kaybetmesine yol açmıştır[82].
Son olarak çağdaş Dinler Tarihi’ne göre tasnifin tam ve yeterli yapılabilmesi için bazı şartlar gereklidir; söz gelişi, bir tasnif ideal açıdan tüm dinleri kapsayacak kadar geniş tutulmalıdır. Tasnifte subjektif ve normatif yargılar olmamalı, objektif ve deskriptif bakış öne çıkmalıdır. Tek tek dinlerin fenomenlerini ele alırken arizi ve ayrıntılı olanlar değil temel ve zorunlu olanlar tasnife girmeli ve hem benzerlik hem de farklılıklar eşit derecede kullanılmalıdır. Buna ilave olarak “yaşayan dinlerin” canlı ve sürekli bir değişim içinde olduğu ile “ölü dinlerin” mensuplarının ölü, mesajlarının canlı olabileceği dahil özel konumları çok iyi bilinmelidir[83].
Özetle tasnif, kesinlikle her hangi bir din veya dinin dünya dinleri içindeki üstünlüğünü ortaya koymak veya yerini inkar etmek veyahut yok etmek için yapılamaz. Aksine o, dinin dinler içindeki tam ve gerçek yerini belirlemek ve böylece onu tipolojik olarak daha iyi anlamak veya şematik bir Dinler Tarihi anlatımı yapmak için çok önemli bir araç olarak gereklidir. Çünkü dinlerdeki tasnif ile dinlerin tasnifi gibi iki terim, mukayeseli, tarihsel ve fenomenolojik yaklaşan, din olgusunu çoğul olarak ele alan bir disiplin için yönteme ait iki kavramdır.
Tasnif
- Firaz.Net
- 9.840