Hıristiyanlık, Kudüs ´ün I.S. 70 yılında yıkılmasından sonra kendini Yahudi etki alanından kurtarmış olarak, ancak çevresindeki Helenizm ´in inanç ve düşünceleriyle ilişki içinde bulmuştu. Bu yeni olgu, Hıristiyan inancını bozabilecek tehditler içeriyordu. İlk yılların Hıristiyan Kilisesinin ilk girişimi, kendini Helenizm ruhuna kolayca teslim etmemek için çabalamak oldu. Hıristiyanlık, Yahudi kalıbında kalsaydı yayılamayacaktı. Kolaylıkla Helen kültürünü benimsemiş olsaydı, yine günümüzdeki durumundan çok farklı bir konumda olacaktı. Gerçeklesen gelişim, erken Hıristiyan inancıyla Helenizm arasında beliren bir sentezdir. Helen dünyasında oldukça yaygın olan Gnostisizm, I.S. 80 ile 150 yılları arasında Hıristiyanlığın gizemci uygulamaları için kullanılmış bir ad olup, aslında Hıristiyan Kilisesinin en korkulacak rakibi durumundaydı. Gnostik akımınn yandaşları, Kilise ´nin basit inancını hiçe sayan gizli bir bilginin (Gnosis) sahibi oldukları savıyla ortalıktaydılar. Yeni-Platonculuk ´tan, Helenleşmiş Zerdüşt inancından ve Yahudilik ´ten aktarılmış sistematik bir öğreti durumuna ulasan Gnostisizm, bir tür kozmolojik yaklaşım ortaya koymuştu. Bu yaklaşım, tinsel unsurların maddenin tutsaklığından zamanla kurtulması görüsünü içeriyordu. Bu düşünce, Basilides ve Valentinus ´un kurduğu Gnostik gruplarda, İsa ´nın insan biçiminde belirmesini reddetmeye kadar vardırılmıştı. Gnostisizm, Ermeni tarikatları üzerinde de önemli bir etkiye sahip olmuştu. Örneğin Messalianlar, Gnostisizmin etkisinde kalmış bir dilenci tarikatıydı. Önerdikleri köktenci inanç biçimi, dünyadan tümüyle koparak, insanin kurtuluşu sorunun çözümleneceği yolundaydı. Messalianizm, tam anlamıyla bu dünyaya ait her türlü çalışma ve etkinlik biçimlerinin inkârına dayanan bir dinsel akımdı.