Tarihi itibariyle sâbiîlik çok eski bir dindir. İlk defa Harran (Urfa ve çevresi) topraklarında görülmüşlerdir. Sâbiîlerin varlıkları Hz. İbrahim zamanına kadar gider. Zaten Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’in gök cisimlerine ve putlara tapınan kavmi ile yaptığı mücadeleden bahsedilmektedir.[1]
Sâbiîler, ilk önceleri kendi şeriatlarını yaşarken daha sonraları sapıtmışlar ve Yüce Allah ile kendi aralarına aracı tanrılar olarak güneş, ay ve diğer gezegenleri ve onların sûretleri saydıkları putları kabul edip onlara tapmak suretiyle şirke ve putperestliğe dalmışlardır. İbrahim (a.s.) de onların bu davranışlarına şiddetle karşı çıkmıştır. Buradan da anlıyoruz ki, sâbiîler çok eski devirlerde bile çoğunlukla tevhid çizgisinin dışında kalmışlardır. Eğer böyle olmasaydılar Hz. İbrahim kendileri ile mücadele etmezdi.
Tarih boyunca sâbiîleri, bazı önemli görevleri üstlenmiş olarak da görmekteyiz. Meselâ onlar bazı krallıkların kurucuları olmuşlardır. Bunların arasında özellikle Bizans döneminde hüküm süren birçok sâbiî kralı sayabiliriz. Ancak sâbiîler bu durumlarını çoğu zaman muhafaza edememişlerdir. Hatta sürgün hayatı da yaşamışlar ve bundan dolayı da benliklerinden pek çok şey kaybetmişler; sürgün edildikleri Bâbil’de bu yerdeki mecûsi ve yahûdilerle karşılaşmış ve onların âdetlerinden ve dinî yaşantılarından büyük oranda etkilenmiş ve onlarla kaynaşmışlardır.
Tarihî geçmişleri tam olarak bilinmeyen bu insanların Hz. Peygamber veya O’nun dört halifesi ile herhangi bir münasebetleri olduğuna işaret eden bir bilgi yoktur. Ancak, daha sonraki devirlerde halife Me’mun’un milâdî 830 yılında Diyarbakır bölgesinde kendilerinin sâbiîler olduklarını söyleyen bir grup insanla karşılaştığı rivâyet edilmektedir.[2]
----------------------------------------------------------------------------------
[1] Saffât: 37/85-98.
[2] M. Fatih Kesler, Kur’ân-ı Kerim’de Yahûdiler ve Hıristiyanlar: 49-51; Ahmed Kalkan, Kur’an-ı Kerim Kavram Tefsiri.